31 Aralık 2011 Cumartesi

2011'de çok yoruldum ben. 
bunaldım, sıkıldım, sevmedim 2011'i...ben bir şeyler yapmak istedikçe bir şey hep ensemden  tutup oturttu beni yerime, asıldı arkamdan hep. çok yoruldum, çok ağladım.kendimi hiç bu kadar güçsüz, dayanıksız hissettiğim bir zaman dilimi yaşamamıştım. bıktım ve bezdim. ayaklarım geri geri gitti işe giderken. ayaklarımı sürüdüm.
ama fark ediyorum ki taşlar yavaş yavaş oturuyor yerine bana kalan beklemek sadece...bakmayın sadece dediğime karşıdan geçip seyrediyor gibiyim olanlara. bekliyorum bekliyorum ama artık sabredemez oldum, zorlanıyorum...

2012'de daha doğrusu en kısa zamanda istifa etme hayalini kuruyorum. İşimden, patronumla helalleşerek ayrılmayı, özgürlüğüme kavuşacağım günü dört gözle bekliyorum. yepyeni bir iş istiyorum. çok kısa zamanda yaşamak istediğim tek şey bu...

umutsuz yaşanmıyor, ne kadar üzülürsek üzülelim bizi ayakta tutan bir şeyler var hep çok şükür...onları görüp sıkı sıkıya yapışmak gerek belki de ve kıymetlerini bilmek...
Allah hayalsiz, umutsuz bırakmasın hiç...


resim

20 Aralık 2011 Salı

karpuz turşusu

Babam eskiden annemin adını karpuzlara kazırmış blog :)
Bu karpuz turşusu da yine annemlerin köyde yaşadıkları zamanlardan kalan bir gelenek bizim evde. 
Yaşadığım yerle köyümüz arası çok uzak olmamasına rağmen burada karpuz turşusunu pek bilen yok. 
kelek turşusunu duyduk da karpuzu duymamıştık diyenler oluyor.
Tadı çok güzel bizden önermesi :)



19 Aralık 2011 Pazartesi

inek sigortalanır

kariyer hayatıma iki inek sigortalayarak devam etmekteyim. ilerleme var bence evet.

18 Aralık 2011 Pazar

Pazar günü, soba, yalnızlık, tek başına kahvaltı, dinlenme, yağmur, kitap...
özetle budur hacı.
ha bir de camdan bakınca gördüğüm komedi bir manzara
anlatayım hemen
Babam ceviz ağaçlarımıza CD asmış! evet bildiğimiz cd. bunlar yazdan beri yani ceviz ağaçları yapraklıyken takılmış cd ler. Ancak gel gelelim ağaçlar yapraksız kalınca cd ler kabak gibi meydanda kaldı. Sallanıyor, parlıyor ve dönüp duruyorlar. Babamın muhtemelen kargalar cevizleri yemesin diye yaptığı bir korkuluk bunlar. işe yarıyorlar mı bilmiyorum ama manzarası pek fena

10 Aralık 2011 Cumartesi

tükenmişlik sendromu

Uzun zamandır çalışasım gelmiyor. O kadar yorgun hissediyorum ki kendimi sabahları uyanmak bir dert kalktığım yerden kıpırdayıp da o neyle gideceğimi bilmediğim araca (bazen evimizin önündeki  ilköğretim okuluna taşımalı eğitim öğrencilerini bırakmış okul taşıtları, bazen -kâh bir keçi ile yol arkadaşlığı yaptığım kâh anason kokan- bir köy dolmuşu, bazense rastgele bindiğim tanıdığım/tanımadığım sıradan bir otomobil -otostoptan farkı var mı bilemiyorum zaman zaman babam kendi elleriyle bindiriyor beni hadi güle güle diyerekten, gerçi bazen de tırsıp bindiğim arabanın plakasını alıyorum ve yol bitene kadar kurguluyorum adam beni kaçırırsa nasılsa arkada oturuyorum önce plakayı en yakınıma msj atarım sonra adamın boğazından tutar asılırım gibi şeyler düşünüyorum çok film de izlemiyorum aslında)  doğru ilerlemek ayrı bir dert.

Böyle bir bezmişlik hali, bitkinlik, üstüme ölü toprağı serpilmişlik hali, kendimi ceset gibi hissetme hali! 
Her sabah tıpkı bir robot gibi uyanıp otomatiğe bağlanmış bir şekilde 11 yıldır! geldiğim işe geliyorum. Aynalara bakasım gelmiyor baktığımda da yüzümde bu bezmişliği görüyor ve bakmak istemiyorum. Beğenmiyorum bu halimi. Cuma günü nasıl bir yoğunlukta çalıştığımızı düşünüp günün bitmiş olmasına sevinip öte yandan yarının cumartesi olduğunu ve yine bir iş günü(!) olmasına üzülürken patronumun "yarın işe öğleden sonra gel" demesi bir nebze içimi rahatlatsa da birden iş arkadaşımın aklıma gelmesiyle yine de öğleden sonra gitmemeliyim diye düşündüm.

Sabah yine bezmiş bir halde uyandığımda gözüm annemin sobayı yakmak için yırtmış olduğu gazetede ki (bilirsiniz gazeteler çok amaçlıdır cam silinir, soba tutuşturulur, masa örtüsüdür) "tükenmişlik sendromu" başlıklı yazıya ilişti. Günlerdir düşündüğüm, kafamda sürekli bunun üzerine kelimelerin döndüğü, üzerine kafa yorduğum, bıktığım şeyin bir adı mı vardı? Tabi ki gazete yırtılmış olduğundan okuyamamıştım. Kahvaltıdan sonra 10:50 gibi  iş yerime gidip yazıya bir göz attığımda kendi teşhisimi koymuştum. Günlerdir yakın çevremden duyduğum "eski cıvıl cıvıl halin yok?"" sen mutsuzsun! " cümleleri bu yüzden miydi? Daha önce de adını duymuş olduğum halde ilgimi çekmeyen bu sendrom bana demek ki daha o zaman tükenmemişim hissini uyandırdı.

Geçen gün bi cafede oturup konuştuğum ve benim gibi olan iki kız arkadaşımla konuşurken de vardığımız kanaat şu olmuştu : işverenler personellerini 5 yılda  hadi bilemedin maximum 7 yılda yenilemeleri kendi menfaatlerine! Elbette ki bu sendromun oluşumunda iş ortamının, yolunda gitmeyen bir takım işlerin ve çözülmeyeceğini gördüğün problemlerin payı büyük...

Sonuç olarak yorgunum, zaman bu kadar hızlı ilerlerken vakit kaybettiğimi düşünüyorum, cesaretsiz oluşuma kızıyorum, evet buraya kadarmış deyip ceketimi alıp çıkamayışıma sinirleniyorum, yolunda gitmeyen şeylere dur! diyemediğim için kızıyorum, zamanı bekliyorum az kaldığını hissediyorum ve aynı zamanda umarım geç kalmamışımdır diye düşünüyorum...

2 Aralık 2011 Cuma

elif

benim kaymaklı kadayıfım, canım teyzecim, deniz gözlüm bugün 4.ayına girdi :)
maşallah canıma!